“Hem Gönlü Mamur Et, Hem Beldeyi Mamur Et” başlığıyla çıkan Altınoluk mecmuasının 446. rakamının sunuş yazısı şöyle…
Hacı Bayram Veli Hazretleri: “Çalabım bir şâr şehir yaratmış iki cihân âresinde arasında/Bakıcak dîdâr görünür ol şârın kenâresinde/Nâgehân ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm/Ben dahî dahi yapıldım taş ü toprak âresinde” emretmiş. Gönül imarı yaşamımızın amacıdır. Ama yeryüzünü imar da bir öteki misyonumuzdur. O surattan biz gönül imarı ile parasal imarı birbirinden ayırmayız. Gönlü mamur olmayan yeri de mamur kılamaz, bunu öğrenir, bunu söyleriz.
Ecdadımız Osmanlı, gönlü mimar kılarak yeri mamur kılmanın şahikasıdır. Konutları hafif malzeme ile yaparken faniliğini, mabetleri en sağlam malzeme ile yaparken Hüve’l Baki’yi nazara veren ecdad mâbed ortamındaki yapıların büyüklüklerini nisbi olarak küçültmüş, böylece o mabetlerin gözlerdeki görkemini artırmakla kalmamış, tevazu ve ince düşünüşü ile kendisini de geliştirmiş. Ecdad, deyimi caizse inşa etmemiş sanki iman etmiş, taşı, toprağı ve sair malzemeyi kendi kulluğunun tanığı eylemiş.
İmar faaliyetlerinin gündem olduğu bir yarıyıldayız. Parasal imarın ruhsat ya da onayını ilkin gönülden almak zorundayız. Gönül ruhsatı olmayan hiçbir yapı ne parasal imara ne de gönüllerin imarına katkıda bulunmayacaktır. Kalbin selametinden beslenmeyen her inşa gayreti hem göz hem de öz zevkimizi sefil edecek, kıymeti ise hepimize yalnızca ötede değil bu dünyada da tahrip ve enkaz olarak geri dönecektir. Bu sayımız böyle bir hassasiyeti anımsayalım ve andırdıralım beklentisi ile çıkıyor.
Zor zamanlardan geçiyoruz. Zelzeleler, ardından gelen su baskın trajedileri hepimizi salladı. Şükür ki Ramazan’a ulaştık. Bu rahmet abuhavayı yaralı gönüllerimiz için merhem olacak. İstifademiz arkasısın diye dua ediyoruz. Bire bin verilen bu fırsat mevsiminde başımıza gelenleri tefekkür ederek, vicdanımızdaki kederle Rabbimize yönelebilsek ne hoş olur… Rabbimiz şu hoş günlerde bizleri derinin ve nefsin zevkleri yerine ruhun ve gönlün zevklerini ikame etmeye muvaffak kılsın.
Bizler inanmış insanlarız. Başımıza gelen en ufak musibet dahi bizi acaba nerede, nasıl bir yanlış yaptım diye tefekküre sevk eder. Öğreniriz ki bu dünya bir sınav mekânıdır. Her an deneniyoruz. Her tutumumuz, hareketimiz ve sözümüz kaydolunuyor. Öyle bir kayıt ki gördüğümüzde hayretimizi mucip olacak; “bizi gözleyip yazanlar ufak dememiş, büyük dememiş, yazmış da yazmış” diyeceğiz.
Hoş yazılmak, hoşlukla yazılmak, hoşlardan yazılmak isteriz. İnanmak hep kazanmak demektir. Başımıza ne kazançsa gelsin ya şükür ya da sabırla karşılar, böylece hep kazananlardan oluruz allahın izniyle. Bunu söylemek kolay olabilir. Ateş düştüğü yeri yakar demişler. Ama İslam kardeşliği bütün de böyle zamanlar için lâzımdır. Birbirimize hakkı ve sabrı öneri etmeye devam edeceğiz.
Rabbimiz, Ramazan rahmet ve yararı ile sabrı ve şükrü mânevi rızkımız yapmaya bizleri muvaffak eylesin. Orucumuz, teravihimiz, mukabelemiz, infakımız ve ikramımız yaralı gönüllerimize merhem olsun. En ehemmiyetlisi de nereden gelip nereye gittiğimizi ve halimizin ne olduğunu tefekküre vesile olsun. Bu duygu ve düşüncelerle Ramazanınızı ve allahın izniyle bağışlananlardan olarak ulaşacağımız bayramınızı tebrik ederiz. Bir sonraki sayımızda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.
Dergiye erişmek için tıklayınız…
Akşam Ezanı