Tarîkatlarda topluca yapılan zikre genellikle Arapça “hadra”, dilimizde ise “âyin veya semâ” ismi verilir. Âyin; merâsim, âdet, merasim ve şölen anlamlarına Farsça bir kelimedir. Semâ ise duymak, duydurmak ve dinlemek anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Evvel mûsikî ve ilâhî dinlemek anlamına gelen semâ, sonraları mûsikî ve mûsikî ile beraber yapılan ritmik hareketler anlamında kullanılır olmuştur.
İlk devir sûfîleri, meclislerinde Kur’an’dan sonra hoş sesli kimselerden Allah ve Peygamber sevgisini anlatan, âhiret ve vefat mevzularını işleyen manzûm ve mensûr parçalar dinlerdi. Hoş sesle okunan Kur’an ve ilâhîleri dinlerken de “elest bezmi” anımsanıp “elestü bi-rabbiküm” hitâbı fiilen dinlenmek istenirdi. Bu emelle başlayan bu zikir buluşmaları, her tarîkata göre ayrı isimler alarak zamanla kendi usûl ve usullerine göre şekillenmiş oldu. Meselâ Mevlevîlerin toplu zikrine semâ, Kâdirîlerinkine devrân, Sa’dîlerinkine kıyâm, Nakşîlerinkine hatm-i hâcegân gibi isimler verildi.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı