Az yemek; kalbi yumuşatıp nurlandırırken, fazla tokluk ise kalbe sıkıntı verir, gönlü karartır.

Az yemek, nefsin azgınlıklarına mani olup onun hakka ve hayra yönelmesini kolaylaştırırken, fazla yemek ise mânevî hassâsiyetleri köreltir, rûhu daraltır, şuur ve idrâkin hikmete vukûfiyet kanallarını tıkar.

Kalbin tefekkür, ibret ve hikmetlerle derinleşmesi; acziyetin idrâk edildiği açlık ve üzüntü hâlinde daha kolay hakikatleşir. Çünkü mide fazla dolunca, tefekkür sanki anlaşır, gönlün hassâsiyet ve rikkati körelir.

Mevlânâ Hazretleri emreder:

“Elinden her bir şey çıkıp gidince, bir belâya, bir felâkete uğrayınca acziyetini idrâk eden kul; «Yâ Rabbi, yâ Rabbi!» diyerek Cenâb-ı Hakkʼı anmaya; «Beni kurtar!» demeye başlar.”

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri emreder:

“Açlık, bulut gibidir. Birey az yemeye riâyet edince kalbine hikmet yağmurları yağmaya başlar.”

Ârif bir zât şu teşbihte bulunur:

“Ney gibi karnını boş yakala da inleyip feryâd et; kamış kalem gibi içini boşalt da gizemler söyle, gizemler yaz!”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları

Akşam Ezanı

Kategori: