Büyük olmak anlamındaki a-z-m kökünden türeyen azîm, büyük, ulu demektir. Azuma fiilinin gerçek anlamı kemiği büyük oldu demektir. Daha sonra her büyük şeye azîm denmiştir. Kur’ân’da 6 âyette ve Tirmizî ile İbn Mâce’nin el-esmâü’l-hüsnâ ile alakalı rivâyetinde geçmiştir Tirmizî, Deavat, 83; İbn Mâce, Dua, 10, 11.
“O, yücedir, uludur.” Bakara, 2/255;
“Ulu Rabb’inin ismini tesbih et.” Vakı’a, 56/74, 96;
“Zira o kitabı solundan verilen kimse Ulu Allah’a îman etmiyordu” Hâkka, 69/33.
Azîm sıfatı; Allah’ın izzet ve celalinin, eforu ve şöhretinin büyüklüğünü, azâmet ve kibriyâ sahibi olduğunu ifade eder. Allah, her şeyden büyüktür. O’ndan büyük hiçbir şey yoktur. Bu büyüklük, cisimlerin büyüklüğü gibi bir büyüklük değil, sıfatlarının büyüklüğüdür:
“…Allah, büyük lütuf ve kerem sahibidir.” Bakara, 2/103,
“O, büyük arşın Rabb’idir.” Tevbe, 9/129,
“En büyük mükâfat Allah’ın yanındadır.” Enfâl, 8/28 âyetlerinde olduğu gibi “azîm”, Allah’ın sıfat, nimet ve zulmünü Bakara, 2/7, sınav Bakara, 2/49 ve cezasını Tevbe, 9/63 nitelemektedir.
Azîm sözcüğü Kur’ân’da 109 kere geçmiş, Allah’ı ve sıfatlarını nitelemenin dışında değişik objelerin büyüklüğünü ifade etmek için de kullanılmıştır:
Görüldüğü gibi azîm, dağın büyüklüğü gibi hakikî, Kur’ân’ın ve ahlâkın büyüklüğü gibi mecazî anlamda kullanılmıştır. Kur’ân’ın büyüklüğü deyince bu kitap olarak sayfa olarak büyüklüğünü değil, yüceliğini, bedelini, ününü ifade eder. İşte Allah’ın büyüklüğü de böyledir.
“Yüce Rabb’inin ismini tesbih et” Vakı’a, 56/74, 96 âyeti nazil olunca Peygamberimiz, “bu tesbihi secdenizde söyleyiniz” emretmiştir Ebû Dâvûd, Salat, 147, 149. Bu emre binaen namazların rükuunda üç kere “Sübhâne Rabbiye’l-Azîm” denir.
Akşam Ezanı