Berâet lügatte “bir borçtan, ceza veya mesullükten kurtulma; pake çıkmak; uzak olmak; ilişkiyi kesmek” gibi anlamlara gelmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de, masumluk, kurtuluş evrakı Kamer, 54/43 ve müşriklerle her türlü ilişkiyi kesme, onlardan uzak durma Tevbe, 9/1 anlamlarında iki yerde berâet sözcüğü geçmektedir. Hadislerde ise genellikle, günahtan kurtulma, bir iş veya gruptan uzak durma anlamlarında kullanılmıştır.
Berâet gecesi, Şaban ayının 15. gecesi için kullanılan bir deyim olup, ulus arasında berat gecesi de denmektedir. Berâet gecesi, Müslümanlarca kutsal sayılan, rahmet ve mağfiret gecesi, mü’minlerin dualarının kabul, günahlarının bağışlama olduğu bir zaman dilimidir. Hz. Peygamber, “Allâh Teâlâ Şaban’ın 15. gecesi dünya semasında tecelli eder ve Kelb kabilesinin koyunlarının kıllarının rakamından daha fazla şahsı bağışlar” emretmiştir İbn Mâce, İkame, 191. Başka bir hadislerinde de, “Şaban’ın ortasında gece iman ediniz, gündüz oruç yakalayınız. Allâh o gece güneş batınca dünya semasına tecellî eder ve fecir doğana kadar, `Yok mu Benden bağışlama isteyen bağışlayayım; yok mu Benden rızk isteyen vereyim; yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle!’ der” emretmiştir İbn Mâce, İkâme, 191.
Bu geceye mahsus olmak üzere tanımlanmış iman yoktur. Hatta bazı bilginler; muhakkak iman ve kutlama biçimleri ihdas edip âdet haline getirmenin dinde yeri bulunmadığını söylemişlerdir. Ancak, Hz. Peygamber’in bu geceye önemseyerek ihya etmesi göz önünde bulundurulduğunda, namaz kılmak, Kur’ân okumak ve dua etmek sûretiyle bu gecenin ihya edilmeye çalışılması, gündüzünde de oruç yakalanması sevaba vesile olacaktır.
Berâet yemîni; lafının doğruluğunu güçlendirmek emeliyle, “şayet palavra söylemişsem İslâm’dan çıkayım” veya “şöyle yaparsam kâfir hadisem” biçiminde yapılan yemindir. Hz. Peygamber, bu biçimde yapılan andı menetmiş; “bir kimse şayet palavraysa İslâm’dan uzak hadisem diye yemin eder de, söylediği palavra olursa, söylediği gibi İslâm’dan çıkmış olur; şâyet doğru söylemiş ise, İslâm kendisine sağlam olarak geri dönmez” emretmiştir İbn Mâce, Keffârât, 3. Bu stilde söylenen lafların yemin sayılması, başka bir deyişle bozulduğunda keffaret gerektirmesi için, bunun yemin hedefiyle, başka bir deyişle lafı güçlendirmek kastıyla söylenmiş olması gerekir. bk. Yemin
Berâet-i Zimmet Berâet-i Asliyye ise, fıkhın genel ilkelerinden birisidir. Aksine bir karar veya kanıt bulunmadığı sürece, bireyin hukukî ve cezâî mesullüğünün olmaması demektir. Bu ilkeye göre, Şâri’in kanun koyucunun, Allâh’ın kararı bulunmadan birey rastgele bir mükelleflikle mükellef tutulamaz; aynı biçimde aksine bir kanıt bulunmadıkça bireyin masumluğu ve borçsuzluğu temeldir. Mecelle’de, “berâet-i zimmet asıldır” biçiminde yer alan küllî kaide de bunu ifade etmektedir. Tüzüğümüzde de, “kabahatliliği hükmen sabit oluncaya kadar kimse kabahatli sayılamaz” Maide, 5/38 denilmektedir.
Borçlar hukukunda berâet-i zimmet, aksine bir kanıt bulununcaya kadar bireyin borçsuzluğunun temel olması anlamına kazanç. Bunun dışında berâet sözcüğü, bireyin, borçlu veya kefilinin ifası, alacaklının ibrası veya tazmîn nedeninin ortadan kalkması sûretiyle, mevcut bir borçtan kurtulması anlamına kazanç. Ayrıca alışverişte, satılan mülkteki ayıptan dolayı satıcının mesul yakalanmaması için akit esnasında ileri sürülen koşula da, berâet koşulu denilmektedir.
Akşam Ezanı