Evvel “bir lokma ve bir hırka” lafının nereden çıktığına bakalım. Bir hadîste Allah Rasûlü şöyle emreder: “Şu üç şey müstesnâ kıyâmet günü her şeyden sorulacaksınız: Sırtınızı örtecek bir hırka, açlığınızı giderecek bir kaç lokma ve soğuk sıcaktan gözetecek bir yuva.”[1] Bu hadîs bu kavrayışın çıkış noktası gibidir. Zira dergahları ve câmileri, dervişlerin ve müminlerin konutu sayarsak hadîse göre insanın aslî ihtiyâcı bir lokma ve bir hırkaya inmektedir.
Sûfîler “bir lokma ve bir hırka” kavrayışını infâk için koymuşlardır. Şahsın nefsi için tüketip isrâfa düşmeyeceği şeyin miktarı budur. Ama yapım ve îsâr için bir hudut yoktur. İnsanın özünde “tûl-i emel” vardır. Bu surattan baki kalacakmış gibi ve taparcasına dünyâya dört elle sarılır. İnsandaki tûl-i emelin önüne geçmenin yolu, gereksinimleri sınırlandırmaktır.
Bugün ekonomiyi târif edenler onu: “Hudutsuz gereksinimlerin hudutlu kaynaklardan sağlanması ilmi” olarak belirlerler. Ekonomistler gereksinimleri hudutsuz, kaynakları hudutlu görürler. Oysa İslâmî ve tasavvufî telâkkîde kaynaklar hudutsuz, lüzumlar hudutludur. Zira Allah Teâlâ: “Allah’ın nîmetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız”[2] emreder. İnsanın gereksinimleri yukarda geçen hadîs ile zarûret seviyesinde hudutlandırılmıştır. Bu kavrayış sağlandığı zaman, sâdece kendisini düşünen “ben” merkezli insanların yerini, diğergâm insanlar alacaktır. Bu bakımdan bu kavrayış bir yapım miktarı gibi değil, infâk ve îsâr hududu olarak görülmelidir. Yâni insan, varlığını, elinde avucunda bir lokma ve bir hırka gibi zarûrî gereksinimleri kalıncaya kadar başkalarına verebilmelidir.
[1]. Bkz. İbn Hanbel, V, 81. [2]. İbrâhim, 14/34.Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı