Allâh Resûlü s.a.s. bir gün:
“Oruç, oruçluya yakışmayan şeylerle yaralanmadıkça yakalayan için bir kalkandır.” buyurdu. Ashâb-ı Kirâm:
“Oruçlu onu ne ile yaralar?” diye sorunca Resûl-i Ekrem s.a.s.:
“Palavra ve gıybetle…” cevâbını verdiler. Nesâî; Sıyâm, 43
Resûlullâh’ın s.a.s. âzadlısı Ubeyd şöyle anlatır:
İki kadın oruç yakalıyorlardı. Öğle üzeri bir kimse Peygamber s.a.s. Efendimiz’e gelerek:
“–Yâ Resûlallâh! Şurada iki kadın var, oruç yakalıyorlar. Neredeyse susuzluktan can verecekler. Müsâade buyurursanız oruçlarını bozsunlar.” dedi. Allâh Resûlü s.a.s. ondan surat çevirdi, yanıt vermedi. Gelen kimse sözünü tekerrür ederek:
“–Yâ Nebiyyallâh! Vallâhi neredeyse can verecekler.” dedi. Fahr-i Kâinât s.a.s. Efendimiz:
“–Çağır onları!” buyurdu. Kadınlar geldi. Peygamber a.s. bir kap istedi. Kadınlardan birine vererek:
“–İçindekileri çıkar!” dedi. Kadın kabın yarısını dolduracak kadar kan, cerâhat ve et kustu. Değişiğine de aynı biçimde emir emredince o da kabı dolduruncaya kadar kan ve taze et çıkardı. Bunun üzerine Resûlullâh s.a.s.:
“–Bu iki kadın Allâh’ın helâl kıldığı şeylerden kendilerini tutarak, onlara karşı oruçlu oldular, haram kıldığı şeyleri yaparak da iftâr edip oruçlarını bozdular. Biri öbürünün yanına oturup insanların etlerini yemeye başladılar başka bir deyişle gıybet ettiler.” buyurdu. Ahmed, V, 431; Heysemî, III, 171
Akşam Ezanı