Râbıta bir bağdır ve üç çeşidi vardır:

a- Tabiî râbıta: Bireyin evlâdı ve yakınlarına dinlediği sevgi bağı,

b- Bayağı râbıta: Dünyevî şeylere dinlenen alaka,

c- Mukaddes ve ulvî râbıta: Allah, Peygamber ve sâlih kullara salâhından dolayı dinlenen sevgi. Râbıtanın bu derecesi makbûl olan tasavvufî râbıtadır. Bunun da üç derecesi vardır:

Mübtedîlerin râbıtası: “Birey sevdiği ile beraberdir.”[1] “Rastgele bir topluluğa benzemeye çalışan onlardandır”[2] hadîsleri gereği, mürşide huzûrda iken gösterilen edebi, gıyâbında da göstermek ve bu sûretle şeyhin boyasına boyanmaya çalışmaktır fenâ fi’ş-şeyh.

Mutasavvıtların râbıtası: Hayâtın her ânında Rasûlüllah s.a.’ın huzûrunda gibi hareket etmek, Hz. Peygamber s.a.’in “üsve-i hasene” olan ahlâkıyla bütünleşmektir fenâ fi’r-Rasûl.

Müntehîlerin râbıtası: “Nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir.”[3] “Biz insanoğluna şah damarından daha yakınız”[4] âyetlerinin sırrını idrâk biçimindeki “râbıta-i huzûr”dur fenâ-fillâh.

Bu sıraya göre yapılan, ilki şeyhinin sûretini gözü önünde tahayyül etmek ve sonuncusu gönlü Allah ile birlikteliğe açmak biçimindeki râbıta, en hoş râbıtadır. Böyle bir râbıta evvel mürşidin sevgisinin gönle yerleşmesini; sevginin gönle yerleşmesi ise benzeme ve taklîd arzusunu pekiştirir. Sevgi ve benzeme duygusuyla sâlik, mürşidiyle aynîleşmiş olur.

Dipnotlar:

[1].       Buhârî, Edeb, 96.

[2].       Ebû Dâvud, Libâs, 4.

[3].       el-Hadîd, 57/4.

[4].       Kâf, 50/16.

 

Kategori: