Bilindiği gibi tasavvufta sohbet ve dostluk açısından insanlar dört gruba ufalar:
a- Dostluk ve sohbeti ilâç mesâbesinde olan şahıslar: Bunlar mürîdlerinin hastalıklarına göre ilâç veren mürşidlerdir.
b- Dostluk ve sohbeti gıdâ gibi olanlar: Bunlar da ihvân ile mümin insanlardır. Onlarla birliktelik insanın mânevî hayâtını ve rûhunu besler. Bu surattan besin sayılmıştır.
c- Dostluk ve sohbeti mikrop gibi olanlar: Bunlar fâsık ve fâcir insanlardır. Haramları sarihçe işleyen, farzları yapma evhamında bulunmayan, günaha dalmış şahıslardır. Böylelerinin makûs davranış ve alışkanlıkları bir mikrop gibi insanlara bulaşır.
d- Dostluk ve sohbeti zehir gibi olanlar: Bunlar da inançsız, mülhid ve ateist insanlardır. Öylelerinin îmân nûrundan mahrûm ve inkâr ile kararmış kalbleri, bir zehir gibi etrafını etkiler.
Sorunuzdaki “kalbleri kararmış insanlar” bu tasnîfte üçüncü, hattâ dördüncü gruba girdiğinden bunlardan kaçınılması gerekir. Ancak bu insanlardan kaçınılması, bunları büsbütün terketmek anlamına gelmez. Burada ifâde edilmek istenen, özellikle henüz îmânda kemâle ermemiş ve sülûkün başında bulunan kimselerin bu şahıslarla yakın temas ve arkadaşlık kurmamalarıdır. Yoksa seyr u sülûkte belli mesâfe almış kimselerin bu bireylere erişmesi ve onları irşâd çerçevesi içine alması gerekir. Ama henüz kendi problemini halletmemiş bireylerin böyle bir işe kalkışmaları gerekmez, verimli de olmaz. Sonra menedilen arkadaşlık ve dostluktur. Hiç görüşmemek, darıl gibi davranmak güzel değildir. Zira Müslüman herkese hüsn-i muâmele ile en iyi tebliği yapmış olur.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı