Hanımların her türlü maddî ve mânevî işte kocalarıyla istişâre ederek hareket etmeleri en hoş yoldur. Tasavvuf ve tarîkat bir gönül ve vicdan işi olduğundan bayanların kocalarının hizmetlerini ihmâl etmeden, onların tecessüs ve şüphesini uyandıracak bir yanlışa düşmeden tarîkata girmelerinde bir mahzûr yoktur.
Tarîkat ve rûhî hayât, kalbî hayâtı dolu dolu yaşamaktır. Bu da farzlardan ve kocasının hizmetinden artakalan zamanda olmalıdır. Bir hanım için Allah’a kulluktan sonra birinci vazîfe konutu; eşi ve çocuklarıdır. Bunlarla alakalı bir ihmâle düşmeden bir hanımın evrâd ve ezkârı ile uğraşması mahzûrlu değildir.
Yuvalarına âid hizmetten çoğala kalan zamanı evrâd ve ezkâr ile değerlendirmeleri çok yerinde bir tutum olur. Ancak evin işini ve âilesinin hizmetini ihmâl ederek bu cins şeylerle meşgûl olmaları farz dururken nâfile ile meşgûl olmak gibi tuhaf bir tutum olur. Atalarımız ne hoş söylemişler: “Konuta lâzım olan câmiye haramdır.” Konut gereksinimleri için lüzumlu olan bir malzemeyi câmiye götürüp konutta yoksul vaziyete düşmek elbette güzel karşılanmaz.
Ne var ki insanlar çoğu zaman ehem ile mühimmi birbirine karıştırdıklarından bu cins hatâlara düşerler. Netîce îtibâriyle öncelikli olan şeyleri birbirine karıştırmadan hareket etmek ve daha ehemmiyetli olanı ehemmiyetli olanın önüne almak koşuluyla böyle yapmakta bir mahzûr olmaz.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı