“Onlar ki, bazı kimseler kendilerine: “Düşmanlar sizinle savaşmak üzere ordular topladı, onlardan korkun!” dediklerinde, bu onların imanını bir kat daha artırdı da: “Allah bize yeter, O ne hoş vekîldir!” mukabelesinde bulundular.” Al-i İmran 173
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in en kritik anlarda, Hz. İbrahim -aleyhisselâm-‘ın ateşe atılırken okuduğu “Hasbünallahü ve Nimel Vekil” duasıdır. Bu duanın sık sık okuması tavsiye olunmuştur.
Okunuşu: “Hasbünallahu ve ni’mel vekîl”
Anlamı: “Allah bize yeter, O ne hoş vekildir”.
Hasbünallahu ve ni’mel nekîl deneceği gibi Hasbuyallahu veni’mel vekil’de denebilir. Hasbünallah çoğul biz anlamına kazançken Hasbiyallah tekil ben anlamındadır. Başka Bir Deyişle Hasbünallah derken Allah bize, Hasbiyallah derken Allah bana… anlamındadır.
Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
“Allah bize yeter, o ne hoş vekildir” sözünü, ateşe atıldığında İbrahim aleyhisselâm söylemiştir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de bu sözü “Müşrikler size karşı toplandılar, başınızın çaresine bakınız!” dediklerinde söylemiştir. Nitekim bu haber müslümanların imanını çoğaldırmıştı ve onlar hep beraber “Allah bize yeter, o ne hoş vekildir” demişlerdi.
Buhârî’nin Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan naklettiği bir başka dedikoduda Abdullah şöyle demiştir:
“Ateşe atıldığı zaman İbrahim aleyhisselâm’ın son sözü:
“Allah bana yeter, o ne hoş vekildir” demek olmuştur. Buhârî, Tefsîrû sûre 3, 13
Büyük sahâbî Abdullah İbni Abbas’ın bu beyanlarından, tevekkülşöhret en kısa ve kesin ifadesi olan “hasbünallahu ve ni’mel vekîl” sözünü Hz. İbrahim ve Hz. Peygamber s.a.v’in en kritik anlarda söylemiş olduklarını öğrenmekteyiz.
Hadiste söz konusu olan vakaların ilki Hz. İbrahim’in, Nemrut tarafından mancınıkla ateşe atılmasıdır. İkincisi de İslâm tarihinde “Bedr-i sbahta” Minik Bedir Savaşı diye öğrenilen hadisedir. Her iki vakaya da Kur’an-ı Kerim’de işaret buyurulmaktadır.
İbrahim aleyhisselâm’ın ateşe atılma hadiseyi Kur’an-ı Kerîm’de tafsilatlı bir biçimde anlatılmaktadır [Enbiyâ sûresi 22, 51-70]. Ta baştan beri Allah’a bütün bir güven içinde bulunan Hz. İbrahim en son anda, ateşe fırlatılırken de aynı itmi’nan ve güven ile “Allah bana yeter, ne hoş vekildir O!” teslimiyeti içinde sadece Allah’tan destek beklediğini dile getiriyordu. Sonuç ise, asıl tevekkülşöhret uslara hayret veren mutlu sonu idi: Asabi ateşin serinlik veren bir civara dönüşmesi… Zira Allah her şeye kâdirdir. Mesele O’na güvenmektedir.
Hz. Peygamber ile alakalı hadiseye ise Âl-i İmrân sûresinin 173. âyetinde işâret buyurulmaktadır. Uhud Savaşı’ndan sonra Ebû Süfyân, “Bir sene sonra Bedir’de buluşalım” demiş, Hz. Peygamber de “inşaallah” diye yanıt vermişti. Süre gelince Ebû Süfyân Mekke’li müşriklerden topladığı eforla Merru’z-zahran denilen yere kadar gelip ordugâh kurmuştu. Ancak kalbine düşen fobi sonucu Mekke’ye geri dönmeye karar vermişti. Bütün bu sırada Medine’ye gitmekte olan Nuaym İbni Mes’ud ve adamlarıyla karşılaştı. Henüz müslüman olmayan Nuaym’a;
– Al sana on deve! Medine’ye gittiğinde, büyük bir güçle gelmişler, seni bekliyorlar, diye Muhammed’i korkut! demişti. Nuaym Medine’de Hz. Peygamber’i harb hazırlıkları içinde buldu. Ebû Süfyân’ın isteğini yerine getirerek:
– Ebû Süfyân, Mekkelileri toplayıp gelmiş, sizi bekliyor. Giderseniz hiçbiriniz geri dönemez! diye müslümanları korkutmak istedi. Başta Hz. Peygamber olmak üzere ashâb-ı kirâmın Allah’a iman ve güvenleri çoğalmış ve “Allah bize yeter, ne hoş vekildir O!” demişler ve sözleşilen yere hareket etmişlerdi. Bedir mevkiine gelince düşmanın çoktan sürükleyip gittiğini gördüler. Panayır süresinde orada kalıp ticaret yaptılar; sonra da Medine’ye döndüler.
İbn Abbas’ın bu söylentiyi bir taraftan tevekkül ve yakîn’in, peygamberlerin yaşamındaki yerini gösterirken, öteki taraftan onun fevkalâde yüksek bir seviye işi olduğuna dikkat sürüklemiş olmakta, bu seviyeyi kazanmaya teşvikte bulunmaktadır.
Akşam Ezanı