Hazret-i Ömer radıyallâhu anh’tan hikmetli sözler ve bazı dualar…
“–Konuşmadan, halkın davetçileri olun!”
“–Yâ Halîfe! Konuşmadan davetçi olmak nasıl olur?”
“–Hâliniz ve ahlâkınızla…”
➢Ancak tavşanın bir defa sıçraması misâli bir şeydir. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 152)
Zira onun harareti pek şiddetli, derinliği çok fazla ve kamçıları da demirdendir. (Tirmizî, Cehennem, 2/2575)
➢Böylesi sizin için daha hayırlıdır.
➢Farzları yapıp haramlardan kaçınmak ve
➢Allah katında sâdık niyettir.
➢Hür yaşayasın.
(Nefsin esâretine düşmeyesin.)
➢Hür yaşarsın,
➢Rahat ölürsün.
➢İhtiyacım yoksa ondan hiçbir şey almadım,
➢İhtiyacım olduğunda ondan kifâyet miktarı yedim,
➢Elime imkân geçince de aldığım şeyi geri ödedim. (İbn-i Sa‘d, III, 276)
(İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 153)
Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu!
“–Yerinize birini tayin etseniz!” denilmişti.
O ise, hak ve adâlette kılı kırk yaran titizliğine rağmen şöyle cevap verdi:
–Sizin mes’ûliyetinizi sağken üstlendiğim gibi (o mes’ûliyeti) vefât ettikten sonra da mı taşıyayım? Ben yaptığım halîfelikten bir mükâfat beklemiyorum. Bu vazifedeki sevaplarımla vebâlimin birbirini dengelemesini ne kadar isterim! Ne lehime ne de aleyhime! Yeter ki (ilâhî mahkemede) muâheze edilmeyeyim! (Müslim, İmâret, 11)
–Hayatta olursam -inşâallah- halkın içinde bir sene gezeceğim. Biliyorum ki insanların, bana ulaşmayan ihtiyaçları var. Valileri o ihtiyaçları bana bildirmiyor, kendileri de bana ulaşamıyorlar.
➢Şam’a gideceğim, iki ay orada kalacağım.
➢Sonra Cezîre’ye gidip iki ay orada kalacağım.
➢Sonra Mısır’a gidip iki ay orada kalacağım.
➢Sonra Bahreyn’e gidip iki ay orada kalacağım.
➢Sonra Kûfe’ye gidip iki ay orada kalacağım.
➢Sonra Basra’ya gidip iki ay orada kalacağım.
Vallâhi o sene ne güzel bir sene olacak!
(Taberî, Târîh, Beyrut: Dâru’t-Türâs, 1387, IV, 201-202)
İyâs bin Seleme -radıyallâhu anh- babasından şöyle nakleder:
“Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- çarşıya uğradı. Elinde bir kamçı vardı. Kamçıyı bana doğru sallayarak;
«–Ortada durma, yolu aç!» dedi. Kamçı elbisemin ucuna geldi.
Ertesi sene tekrar karşılaşınca bana;
«‒Seleme, hacca gitmek ister misin?» diye sordu.
«–Evet!» deyince elimden tutup beni evine götürdü. Bana içinde 600 dirhem olan bir kese verdi ve;
«‒Bunları hac yolunda kullanırsın. Şunu bil ki bunlar sana salladığım kamçıya karşılıktır!» dedi.
Ben;
«‒Ey Mü’minlerin Emîri! Bahsettiğin kamçı meselesini hatırlayamadım?» dedim.
O da;
«‒Ben de hiç unutamadım!» dedi.” (Taberî, Târîh, IV, 224)
Demek ki;
Takvâ ve verâ sahibi bir insan, dâimâ kul hakkı endişesiyle yaşamalıdır.
O hâlde;
➢İsmi en güzel olanınızdır.
➢Ahlâkı en güzel olanınızdır.
➢En doğru sözlünüzdür. (İbnü’l-Cevzî, Menâkıb, s. 219)
➢Kim onu koruyup vakitlerine dikkat ederse, dînini korumuş olur;
➢Kim de onu yerine getirmeyip yitirirse, dînini de kısa zamanda yitirir. (Muvatta’, Vukûtu’s-Salât, 6)
Gaybı iddia etmek olmasaydı, beş kimsenin cennet ehli olduklarına şâhitlik ederdim:
➢Dili muhafaza etmekten daha iyi dost görmedim.
➢İffet ve sakınmaktan daha iyi elbise görmedim.
➢Kanaatten daha iyi mal görmedim.
➢Nasihatten daha hayırlı iyilik görmedim.
➢Sabırdan lezzetlisini görmedim.
➢Aklına ve doğruluğuna bakınız.
Zira;
➢İnsanın şerefini kırar, vakarını azaltır.
➢Düşmanından uzak dur!
Bir toplumda emîn bir kimseye hiçbir şey denk olamaz.
Günahkâr ve kötü kimseyle beraber bulunma, çünkü o sana günahlarını öğretir. Ona sırrını da açma!
İşlerin husûsunda, Allah’tan korkan kimselerle istişâre et! (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 147)
On şey, on şeysiz düzelmez:
–Allâh’ın kitâbında olanlarla hükmet!
Ve’s-selâm. (Nesâî, Kudât, 11/3)
Binâenaleyh yeme ve içmede orta yolu izleyin! Bu, vücut için daha faydalı ve israftan koruyan bir davranıştır.
Allah, şişman âlime kızar. Kişi şehevî arzularını dînine tercih etmedikçe kesinlikle helâk olmaz. (Ali el-Müttakî, XV, 433/41713)
Çünkü;
➢Onların kalpleri yumuşak olur.
“Sabaha çıktığınız zaman etrafa dağılın (herkes kendine bir iş bulsun), bir evde toplanıp kalmayın! Çünkü ben, bir arada kaldığınızda çekişerek birbirinize küsmenizden veya aranızda bir fenalık çıkmasından korkuyorum.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 415)
Övgü ve Dürüstlük
(İbn-i Kuteybe, el-Mesâil, Dımaşk 1990, s. 145; İbnü’l-Cevzî, Menâkıb, s. 225)
Ancak emânet duygusu (güvenilirliği) olmayanın dîni yoktur!
(Beyhakî, Şuab, VII, 217-218/4896)
Bir kimse Hazret-i Ömer’in yanında başka birisini methediyordu. Ondan sitâyişle bahsediyordu.
Hazret-i Ömer ona üç tane sual sordu:
Kişi bu üç soruya da «hayır» deyince, Hazret-i Ömer;
«–Kendisinden başka ilâh olmayan Allâh’a yemin ediyorum ki, sen onu tanımıyorsun!» dedi.
Cenâb-ı Hak da Kur’ân-ı Kerîm’inde şöyle buyurmuştur:
«Ey îmân edenler, sabredin, düşmanlarınızdan daha sabırlı olun, cihâda hazır bulunun, Allah’tan da korkun ki başarıya eresiniz!» (Al-i İmrân, 200) (Muvatta’, Cihâd, 6)
Takvâ sahibi olan günah işleyemez.
Allah, ittikā sahibi olan kimsenin arzusunu yerine getirir.
«–Ey insanlar! Bir kişi hâriç hepiniz cennetliksiniz!» dese, o kimse ben olacağım diye korkarım.
«–Ey insanlar! Bir kişi hâriç hepiniz cehennemliksiniz!» dese, o kişi ben olacağım diye ümit beslerim. (İbn-i Receb el-Hanbelî, et-Tahvîf mine’n-nâr, s. 15)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bir çocuk görüp de hoşlandığında hemen bir meslek ve sanatının olup olmadığını sorardı.
«–Hayır!» cevabını alırsa;
«–Gözümden düştü.» derdi. (İbnü’l-Cevzî, Telbîsü iblîs, s. 283; Menâkıb, s. 227)
Onlardan birinin elbiseleri çok, zînetleri de güzel olursa dışarı çıkmak onun hoşuna gider. (İbnü’l-Cevzî, Menâkıb, s. 221)
–Bir makam ve mevkie getirilmeden evvel fakîh olunuz yani dînî alanda derin ve geniş bir ilim sahibi olunuz! (Sonra vakit bulamazsınız.) (Buhârî, İlim, 15)
Süfyân İbn-i Uyeyne -rahmetullâhi aleyh- bu sözü şöyle açıklar:
“Çünkü bir kimse dînî ilimleri derinlemesine öğrenince riyâset sevdasını terk eder.” (İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, II, 236)
Sizden sonra bazı insanlar çıkacak ve recmi, deccali, şefaati, kabir azâbını ve bazı insanların cehennemde yanıp kömür hâline geldikten sonra oradan çıkarılmasını yalanlayacaklar. (Ahmed, I, 23; Abdürrezzâk, Musannef, VII, 330; Ebû Ya’lâ, Müsned, I, 136)
Zira ashâb-ı sünen yani hadîs-i şerifleri bilen kişiler, Allâh’ın kitâbını en iyi bilen kimselerdir. (Dârimî, Mukaddime, 17/121)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- halîfe olup minbere çıktığında ilk sözü şu duâ olmuştur:
–Allâh’ım!
➢Beni yumuşak huylu eyle!
➢Beni kuvvetlendir!
➢Beni cömert kullarından eyle! (Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 129)
–Allâh’ım!
–Allâh’ım!
➢Amelimi yalnızca Sen’in için olan hâlis bir amel eyle ve onda başkası için hiçbir hisse bırakma!
–Allâh’ım!
Canımı ebrârdan olan kullarınla beraber al!
–Allâh’ım!
–Allâh’ım!
➢Bizim nasibimizi daha hayırlı ve daha kalıcı olan tarafta kıl! (İbn-i Ebî Hâtim, Tefsîr, II, 612; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, II, 295)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, gece teheccüd namazı için kalktığında şöyle duâ ederdi:
–Allâh’ım!
Bulunduğum yeri görüyorsun, ihtiyacımı biliyorsun!
–Allâh’ım!
Beni huzûrundan;
Namazını bitirince de şöyle duâ ederdi:
–Allâh’ım!
Dünya üzerinde bâkî kalan bir şey göremiyorum, orada müstakîm (dosdoğru) bir hâl de yok.
–Allâh’ım!
Beni dünyada;
–Allâh’ım!
Şüphesiz;
Az olup da kifâyet miktarı olan mal, çok olup da (ibâdet, zikir ve mes’ûliyetlerden) gafil bırakan maldan daha hayırlıdır. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 82)
Kıtlık senesinde Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- Rasûlullâh’ın Mescid’inde gece yarısı namaz kılıyor ve şu duâya devam ediyordu:
–Allâh’ım!
Bizi kıtlıkla helâk etme! Bizden belâyı kaldır! (İbn-i Sa’d, III, 319)
Sâib İbn-i Yezîd -radıyallâhu anh- şöyle der:
Kıtlık senesinde Hazret-i Ömer’in üzerinde bir elbise gördüm, tam on altı tane yaması vardı… Şöyle duâ ediyordu:
–Allâh’ım!
Ümmet-i Muhammed’i benim yüzümden helâk etme! (İbn-i Sa’d, III, 320)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, cenâze namazı kıldıktan sonra şöyle duâ ederdi:
–Allâh’ım! Şu kulun dünyadan ayrılmış, dünyayı geride kalanlara bırakmıştır. O; Sana muhtaç, Sen ise ondan müstağnîsin.
Dünyada iken, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in de Sen’in kulun ve Rasûlün olduğuna şahâdet ederdi.
–Allâh’ım!
Onu affeyle, kusurlarını görmezden geliver ve onu Peygamber’ine kavuştur! (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 126)
Cenâzeyi defnedip mezarını düzledikten sonra da şöyle duâ ederdi:
–Allâh’ım!
Aile efrâdını, malını ve akrabalarını Sana teslim etti. Günahları pek büyüktür. Onu affeyle! (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IV, 56)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- son haccını yaptıktan sonra Ebtah’ta küçük taşlardan bir yığın yaptı. Elbisesinin bir tarafını onun üzerine sererek yaslandı ve ellerini semâya kaldırıp şöyle duâ etti:
–Allâh’ım!
Yaşım ilerledi, kuvvetim zayıfladı, teb’am çoğalarak her tarafa yayıldı. Sana karşı bir kusur işlemeden ve ihmalkârlığa düşmeden beni huzûruna al! (Muvatta’, Hudûd, 10; Hâkim, III, 98/4513)
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- vefât edince, Abdullah bin Mes’ûd -radıyallâhu anh-;
“–İlmin onda dokuzu gitti.” buyurdu.
“–Daha içimizde âlimler var!” denilince;
“–Ben mârifet ilminden bahsediyorum.” dedi.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hidayet Rehberleri, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı