İntisâb: Bir kimse veya gruba mensûb olmak, aralarına katılmak ve şeyhe bağlanmak anlamında kullanılır. İntisâb, insanın dâimâ hürmet ve bağlılık dinleyeceği bir büyükle birlikte bulunmaya azmetmesi, onun nasîhat ve kılavuzluğunda mânevî eğitimini bitirmek üzere taahhüdde bulunmasıdır. Tasavvufta intisâb için öncelikle şahsın kendini hazır sezmesi ve bir mürşide müracaat etmesi esâstır. İntisâb edene müntesib denir. Müntesib, muhib/sempatizandan bir ileri derecedir. Şahıs intisâbla bağlandığı kimseyi kendinin mihveri olarak görür.
İnâbe: Genellikle işlenen günahlardan pişmanlık dinleyip Allah’a dönmek, ulustan Hakk’a yönelmek anlamında kullanılan bir kavramdır. Tevbenin bir ileri derecesidir. Tevbe insanın görünür günahlarından kaçması, inâbe içindeki kusûrlarından kaçıp Allah’a dönmesidir. İnâbe aynı zamanda el alma ve şeyhe bağlanma anlamında da kullanılır. Şeyhten el alma operasyonunda evvel tevbe yapıldığından şeyhe intisâb için inâbe kavramı da kullanılır olmuştur.
Bey’at: Satmak ve satış muâmelesi demektir. Tasavvufta tâlib denilen mürîd adayının şeyhe ve onun vereceği emirlere bağlı kalacağına, mülk satan insanların el ele alevlenmesi gibi bir musâfaha ile şeyhe söz vermesidir. Bey’atin esası, Hz. Peygamber’in İslâm’a girmek isteyenlerden, cihâd ve hicret gibi ehemmiyetli faaliyetlere katılacak olanlardan laf alması vakayıdır. Nitekim Kur’an’da Hudeybiye’de bey’at eden sahâbîler methedilmekte, onların Allah Rasûlü’ne olan bey’atleri, Allah’a yapılmış sayılmaktadır.[1]
Tasavvuf kavramı olarak bey’at, intisâb ve inâbenin birbirinden farkı yoktur. Ancak bu sualde intisâb ve bey’atle siyâsî otoriteyi temsîl eden halîfe, devlet başkanı ve devrin imâmına yapılması buyrulan bey’at kasdediliyorsa o zaman gidişat değişiktir. Bu bey’at, onun yerine geçmez. Zira siyâsî otorite ile ilmî veya mânevî otorite birbirine denk değildir. Biri öbürünün yerine kâim olamaz.
[1]. el-Feth, 48/10.Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı