Hazret-i Ömer, hilâfeti zamanında bir devlet vazifesine bir şahsı mes’ul olarak yolluyordu. Onu kısmetlerken;
“–Sana bir hırsız gelirse ne yaparsın?” diye sordu.
O misyonlu, İslâm’ın kararını ifade ederek;
“–Onun elini keserim!” dedi.
Hazret-i Ömer, bu şer‘î cezanın tabanında;
“–Öyleyse; senin mes’ûliyetin altındakilerden bir aç veya işsiz biri bana gelecek olursa, Ömer’in asıl senin elini kesmesi lâzımdır!
Zira Allah bizi kullarına misyonlu, kullarını da bize zimmetli kılmıştır ki;
-Onların açlarını doyuralım,
-Üryanlarını giydirelim,
-İşsizlerine meslek kazandıralım.
Biz bu nimetleri onlara sağlayabilirsek, ancak ondan sonra onlardan bu imkânların şükrünü arz ederiz.
Ey birey!
Allah, elleri çalışsın diye yaratmıştır. Eller çalışmak için meşrû bir iş bulamazsa, günaha tevessül eder. Onlar seni suçlara ceza vermekle meşgul etmeden evvel, sen o elleri meşrû gayretlerle meşgul et! Başka Bir Deyişle hayırlı bir işte çalışmasını temin et!” Muhammed Gazâlî, Zalâm mine’l-Garb, Kahire, 2005, s. 145-146
Mü’min, cemiyetten mes’uldür. Bu kıssada bir müslümanın; yaşadığı cemiyetteki tam cinayetlerden, gafletlerden, makûs yola düşenlerden, mahrumiyetlerden ve ızdıraplardan alâ kadari’l-imkân mes’ul olduğunu görmekteyiz.
Hazret-i Ömer, elbette hırsızlığın cezasının el kesme olduğunu öğrenmektedir. Ancak cezalandırmaya girişmeden evvel;
Bu görevler; açların doyurulması, irşâda fukara olanların irşâd edilmesi, helâl hasılat yollarının gösterilmesi ve eşi içtimâî hizmet ve gayretlerdir.
Eğer bu görevler yerine getirilmemişse; cemiyetteki o suça, ona mani olması gerekenler de âdetâ ortak olmuş olur.
Nitekim Hazret-i Ömer kıtlık senesinde el kesme cezasını tatbik etmemiştir. Zira bu suçun açlık ve zarûret sebebiyle işlenmiş olması kuşkusi alana gelmiştir ki; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, had cezalarının kuşku vaziyetinde iptalini buyurmuştur. Bkz. Tirmizî, Hudûd, 2
Hazret-i Ömer’in anımsattığı bu mes’ûliyetin zirve hâlini, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’de görüyoruz.
Abbâd bin Şurahbîl -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:
“Bir kıtlık senesinde muhtaç düşmüştüm. Bunun üzerine Medine bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken bahçe sahibi gelip beni tuttu, vurdu, torbamı elimden aldı. Rasûlullâh’a gidip hâlimi talep ettim.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bahçe sahibini çağırttı ve ona;
«−Câhilken öğretmedin, açken doyurmadın!» buyurdu.
Sonra bahçe sahibine torbamı iade etmesini söyledi. Daha sonra Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana bir veya yarım vesk 60 veya 120 kilogram. ölçüsünde besin verdi.” Ebû Dâvûd, Cihâd, 85/2620-2621; Nesâî, Kudât, 21
Başka Bir Deyişle, öğretmek, doyurmak ve eğitmek vazifesi, cezadan daha evvel yapılması gereken mes’ûliyetimizdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Sene: 2023 Ay: Mayıs, Sayı: 219
Akşam Ezanı