Râbıtanın aslı “el-mahabbetü’r-râbıta”; yâni bağlayan sevgidir. Muhabbette hoşlananı beğenilene bağlayan ve arkasınca koşturan bir efor vardır. Tasavvufta insanda fıtrî olarak var olan bu duygudan faydalanmak için râbıta ismiyle bir eğitim vasıtayı geliştirilmiştir. Zâten râbıtanın kelime anlamı da bağ ve alâka demektir.
Nasıl sevgi, sevgilinin hayâlini, hoşluğunu, hâl ve hareketlerini düşünerek kalbi sevgiliye bağlamak demekse, râbıta da sâlikin mürşidine sevgiyle gönülden bağlanmasıdır. Râbıta fıtrî ve tabiî bir olgu olduğu için insan olan her yerde vardır. Râbıta model kahramanların ideal tutumlarından faydalanma, o kahramanlarla bütünleşme ve aynîleşme yoludur. Râbıta insânî bir insiyaktır. Fizîkî, içtimâî, rûhî ve ahlâkî şahsiyetin başkaları üzerinde pozitif ya da negatif etkisidir.
Her san’atın pîr ve uzmanı, o ilim ve san’at mensûbları için misal ve model insandır. Tasavvufta amaçlanan kâmil insanı yetiştirmek üzere mürîdlerin gönlüne kâmil bir model konur ve mürîd onunla aynîleşmeye çalışır. “Her merdin gönlünde bir aslan uyur.” “Üzüm üzüme baka baka kararır.” “Kır atın yanında duran ya mizacından ya suyundan” gibi atasözleri kalbî bağlılık ve fizîkî beraberlik neticeyi alana gelecek tesirleri ifâde etmektedir.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı