Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bireyine yapılan çile ve haksızlıkları bağışlamakla kalmamış, makûsluğa dahî iyilikle mukâbelede bulunmuştur. Nitekim kendisini taşlayan Tâif ulusunun helâki için değil, hidâyetle onurlanıp baki kurtuluşa ermeleri için duâ etmiştir. Mekke Fethi’nde, senelerce çile ve eziyetlerine mâruz kaldıkları müşriklere kısas yapmak yerine bağışlama îlân ederek, nice azılı düşmanın candan birer arkadaş olmasına vesîle olmuştur.

Her hayrın fazîleti, onun güçlüğü nisbetindedir. Meselâ, makûsluğuna mâruz kalınan birinin iyiliğini isteyebilmek, son derece güç bir iştir. Bunun içindir ki; “İyiliğe iyilik, herkesin; makûsluğa iyilik ise fazîlet sahiplerinin kârıdır.” denilmiştir.

Nitekim ârif gönüllerde müstesnâ bir yeri bulunan Hallâc-ı Mansur, kendisinde tecellî eden mânevî hâllerden bîhaber olan ulus tarafından taşlanırken:

“–Yâ Rabbi! Onlar öğrenmiyorlar. Benden evvel, beni taşlayanları bağışla!” niyâzında bulunmuştur.

Bireyine yapılan makûsluğa karşı İslâm ahlâkıyla muâmelede üç adım vardır:

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları

Akşam Ezanı