Bir mürşid-i kâmile bağlanarak ondan belirli bir ders ve mânevî eğitim almaya başlayan kimse bunu vazgeçince elbette en azından verdiği laftan dönmüş sayılır. Bunun için vebalde kalabilir. Ayrıca “İbâdetlerin en hayırlısı, az da olsa, aralıksız olanıdır”[1] hadîsi gereği başlamış olduğu bir ibâdet hayâtını terkettiği için mânevî bir mesullük yüklenmiş olur.

Mânevî bir intisâb ve vaade girmeden evvel iyi düşünmek ve öyle karar vermek gerekir. Başlanıp vazgeçilen bu cins mesullükler bireyin kendisi için olduğu gibi etrafındakiler için de makûs bir misaldir. Zikir, istiğfâr, salevât ve duâ nâfile ibâdetlerdir. Nâfile ibâdet ise kulun Allah’a yakınlığını çoğaldıran bir özelliğe sâhiptir. Kudsî hadîste de emredildiği gibi nâfileler muhabbet-i ilâhiyye vesîlesidir.[2] Terki ise ondan mahrûmiyete medâr olur.

[1].       Buhârî, Îmân, 32.

[2].       Buhârî, Rikak, 38.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

 

Akşam Ezanı

Kategori: