Mücâhede insanın nefsinin tutkularına, makûs isteklerine ve iblisin isteklerine karşı dayanıp savaşması demektir. Bu savaşın silâhı ibâdetler, zikir, tesbîh ve duâdır. Nefs düşmanına bu silâhlarla saldırıp onun ikmâl kaynağının çevresini riyâzat mayınları ile döşemek gerekir.
Mücâhedeye nefs ile cihâd da denir. Mücâhede ve riyâzat birbirine yakın anlamlarda iki kavramdır. Mücâhede nefsi iyiliğe zorlamak, riyâzat ise onu bu işe alıştırmaya çalışmaktır. Başka bir ifâdeyle mücâhede nefse ağır gelen şeyleri yaptırmaktır.
Riyâzat ise nefsin isteklerini yapmamak ve kısıtlamaktır. Riyâzat nefsin ve derinin isteklerini kesmek, asgarîye indirmek ve ona güç gelen şeyleri yaptırmaktır. Az yemek, mideyi doldurmamak, az yatmak ve bu sûretle nefsi inceltmektir.
İşin başı mücâhede, devamı riyâzat, netîcesi müşâhededir. Nefs ile mücâhedenin genellikle kabûl edilen görüşe göre üç riyâzat koşulu vardır: Az yemek, az yatmak ve az konuşmak. Bunlara ulustan uzaklaşma anlamına halvet ve çile ile zikr-i müdâm denilen aralıksız zikri ilave etmek gerekir.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı