Tasavvufî intisâb bir gönül ve muhabbet işidir. Bütün bir itmînân hâsıl olmadan çabucak yapılan intisâblarda bu cins problemler yaşanabilir. Bunu önlemek için istihâre öngörülmüştür. İstihârelerden sonra hakikatleşen bir intisâb süreci, bir hekimin hakimiyetine giren hastanın vaziyetine eş. Hastanın, hekimin tedâvisinden faydalanabilmesi için öngördüğü reçeteyi uygulaması gerekir. Öngörülen reçete uygulanmadan “ben netice alamadım” demek yanlış olur.

İntisâb bir bey’at ve söz verme işidir. Dolayısıyla verilen lafın yerine getirilmemesi şahsın iç dünyâsında tahribât yapar; pişmanlık duyguları alana getirir. Yerine getirilemeyen bir lafın yükü, karşı tarafa da yansır. Bu açıdan iyi düşünüp sağlam karar vererek bir yola girmek gerekir.

“Mürîdin yapamadığı evrâdı şeyhi yapar” biçimindeki bir kavrayış ve inanışın dînî bir esası yoktur. Ancak böyle bir laf olsa olsa mürîdleri teşvik için söylenmiş olabilir. Böyle de olsa bu cins lafları tervîc etmemek gerekir.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

Akşam Ezanı

Kategori: