Mürîd irâde sâhibi ve dileyen demektir. Tasavvufta ise irâdesini Hakk’ın ve şeyhin irâdesine teslîm etmiş, “irâdesi olmayan” kimse demektir. Bu anlamda şeyh ile mürîd arasındaki ilişki çok yüksek seviyede bir sevgi ve teslîmiyet ilişkisidir. Mürîdin mânevî hayâtını ilgilendiren her mevzuyu mürşidiyle istişâre etmesi uygun olur. Bunun miktarı tarîkatlara ve mürşidlerin özel davranışlarına göre değişebilir. Meselâ Halvetîlik ve Kâdirîlik gibi bâzı tarîkatlarda seyr u sülûkte mânevî yükseliş rüyâ yoluyla olur. Bu cins tarîkatlarda sâlikin gördüğü rüyâları behemehâl mürşidine anlatması gerekir.

Nakşbendîlik gibi bâzı tarîkatlarda ise rüyâ fazla bir ehemmiyet taşımaz. Ama bâzı Nakşî meşâyıhının rüyâya ayrı bir ehemmiyet atfettiği de öğrenilmektedir. Bu bakımdan şeyh ile mürîdin görüşecekleri mevzular tarîkatların eğitim stillerine göre değişmekle beraber mürîd, mânevî hayâtını ilgilendiren mevzuları mürşidiyle istişâre etmelidir. Dünyevî sorunlarda özellikle karar gerektiren belirli mevzularda şeyhin izin ve duâsını almak âdâbdandır.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

Akşam Ezanı

Kategori: