Mürşid, reçetesini mürîdinin vaziyetine göre hazırlar. Bununla beraber bâzı mürîdlerde mürşidin verdiği evrâd ve ezkâr umulmadık neticeler doğurabilir. Öyle zamanda yapılması gereken hemen gidişatın mürşide intikâl ettirilmesidir. Seyr u sülûkün tekke etrafında yapılmasının hikmetlerinden biri de mürşidin mürîdlerinin gidişatlarını daha yakından tâkip imkânı sağlamasıdır. Bu sâyede mürşid, verdiği evrâd ve dersin mürîd üzerindeki tesirini hemen görme imkânına sâhip olurdu. Böylece şeyh, himayesindeki ihvânının büyümelerini râhatlıkla hakimiyet ederdi.
Bugün aldığı dersi kendisine ağırlık ve birtakım râhatsızlıklar veren mürîd, hemen şeyhine müracaat etmeli ve şeyhin vaziyetini gözden geçirmesine imkân vermelidir. Zira mânevî dersler her gün muhakkak dozajda alınması gereken ilâc gibidir. Nakşbendîlik’teki “vukûf-i adedi” bu anlama gelmektedir. Rakama riâyet, noksan ya da fazla yapmamak. Nasıl telefon numarasını ya da bir parolayı çeviren insan noksan ya da fazla çevirince kastına erişemezse târif edilen derste de gidişat aynıdır.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı