Günümüzde mensûbları çok olan tarîkatlarda mürîdlerin şeyhlerinin suratını görmeden initisâb ettikleri bir vâkıadır. Gerçi daha öncekinden de mürîdleri çok olan şeyhler mürîdlerinin hepsini dizi dibinde yetiştirme imkânı bulamıyordu. Bunun için halîfeler/vekîller istihdâm edilirdi. Meselâ Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin Osmanlı ülkesinin muhtelif bölgelerinde altmışı aşkın, Mevlânâ Hâlid Bağdâdî’nin ise suratlarca halîfesi/vekîli vardı. Bu halîfeler aracılığı ile mürîdlerini hakimiyet imkânı bulurlardı. Bugün de yapılan odur.
Şeyhler her bölgede tarîkatına bağlı mürîdlerini orada bulunan vekîller aracılığıyla eğitmektedirler. Vekîller çözemediği sorunları şeyhlerinden bilmekte ve zaman zaman şeyhleriyle görüşmelerinde karşılaştıkları kasvetlere çözüm aramaktadır. Hilâfetle misyonlu bireyler bâzen de çok maharetli gördükleri kişileri şeyhlerine yollayarak onun katkısıyla daha da ilerlemesini sağlamaktadırlar.
Şeyhe yapılan intisâb ile vekîline yapılan intisâb arasında mânevî yükseliş açısından fark olmaz. Ehemmiyetli olan mürîdin teslîmiyetidir. Zira vekîline yapılan intisâbı şeyhe, şeyhe yapılanı peygambere yapılan intisâb gibi düşünüp feyz almaya çalışmalıdır.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı