Nakşbendîlik silsilesi Mevlânâ Hâlid Bağdâdî’ye kadar da tek silsile değildir. Gerek Orta Asya ve Hindistan’da, gerekse Anadolu ve Balkanlar’da Ahrâriyye, Hâcegân ve Müceddidiyye gibi isimlerle anılır. Tarîkatlar şeyh ve pîrlerinin ictihâdlarıyla birtakım özellikler kazanmış ve yeni adlarla anılan şubeler olarak faaliyet göstermişlerdir. Aynı gidişat öbür tarîkatlar için de laf konusudur.
Nakşbendîlik’in Hâlid Bağdâdî hazretlerinden sonra Osmanlı ülkesinin her yöresinde pek çok temsîlcilerinin bulunması ve medrese mensûblarınca da tasvip gören bir konuma ermesi, bağlılarının rakamını aniden artırmıştır. Hâlid Bağdâdî’nin suratlarca halîfesini/vekîlini devletin her bölgesine yollaması, tasavvuf ve tarîkatlarda yeni bir canlanma alana getirmiştir. Yeniçeri ocağı ile beraber Bektâşî dergahlarının kapatılması ve oralara Hâlidî şeyhler tâyin edilmesi, tarîkatın faalliğini artırmış; bu surattan Hâlidî şeyhlerinin büyük bir kısmına izâfetle dergahlar açılmış ve şubeler kurulmuştur.
Vefât eden şeyhin yerine geçen halîfeler/vekîller, yeni yeni şubeler oluşturarak silsilede artmalar alana gelmiştir. İcâzet ve ehliyet koşulları tamam olduktan sonra bunun mürîdânı hakimiyet açısından bereketi vardır.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı