Genel olarak “mahv ve isbât” olarak da kullanılır. O takdîrde anlamı bir şeyin izi kalmayacak derecede ortadan kalkması, sonra yine var olması demektir. Allah’ın yüksek derecedeki kullarını kendi katına sürükleyip onların nefslerini yok etmesi/nefy ve mahv ve onları kendi katında var etmesi/isbâttır.

Özel olarak Nakşbendîlik’te “kelime-i tevhîd zikri”ne verilen isimdir. Tevhîd zikrinin “lâ ilâhe” kısmı nefy, “illallah” kısmı ise isbâttır. Nefy ve isbât zikri letâifin çalışmaya başlayarak sadrın genişlemesinden sonra telkin edilen zikir biçimidir. Dil damağa yapıştırılıp soluk yakalanarak yapılan bu zikir biçiminde sâlik, “lâ ilâhe” nefy kısmında gözünden tam fânî varlıkların silindiğini düşünür ve gönlünde sâdece Allah sevgi ve zikrinin kalması için “illallah” isbâtını darb edâsıyla kalb bölgesine doğru yoğunlaştırır. Zikrin yapılış stilini şeyh ve halîfeleri/vekîlleri târif ederler. Bizim burada cevâb olarak söyleyeceğimiz bu zikrin insanda alana getireceği teksif ve gönülden çıkaracağı mâ-sivâ duygusudur.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

Akşam Ezanı

Kategori: