İslâm bir tamdır. Yaşamın hiçbir yerinde unutulmamalıdır.

Mesela;

–Şahıs namaz kılıyor, ama fâizden sakınmıyor!

–Oruç tutuyor, fakat gıybetten kaçınmıyor!

–Zekâtını veriyor, fakat kul hakkına dikkat etmiyor!

Bu olmaz! Bir mü’mine yakışmaz bu.

Gündelik yaşamda bir hayli yanlışlık, -ne yazık ki- ağır bir kul hakkı olduğu düşünülmeden işleniyor.

Ecdâdımız Osmanlı’da bir konutta hastalandığı zaman, cumbanın önüne kırmızı bir çiçek konurdu.

Bunu gören portatif satıcılar dahi oradan suskunca geçerdi. Semtin çocukları rahatsız etmemek için öteki semtlerde oynarlardı.

Bugün restoranlarda alıcı sürüklemek için en nefis besinler sergene ediliyor. Yeniden dönerler, kebaplar gözlerin en kolay görebileceği yerlerde pişiriliyor. Bunlara da yoksunların, fakirlerin gözleri takılıyor. Böylece kul hakkına girilmiş oluyor.

Yeniden;

–Bir muallim, öğrenciye hakkını veremiyorsa, dersten erken dağılıyorsa kul hakkına girmiş oluyor.

–İmam efendi, yalnızca 5 müddet namaz kıldırıp, cemaatine müddet ayırmıyor, onların tasalarıyla dertlenmiyorsa kul hakkına girmiş oluyor.

Mü’min, kul hakkına girmemeye büyük gayret gösterecek. Ancak girilmişse de helâlleşmenin yollarını arayacak.

Rabbimiz kendisine karşı işlenen hatâ ve günahları bağışlıyor. Fakat kul hakkını bunun dışını yakalıyor. Onu bağışlamayı, haksızlığa uğrayan şahsın irâdesine bırakıyor.

Dolayısıyla;

Eğer hakkına girilen şahıs sağ ise, helâllik istenecek. Vefât etmişse ve maddî bir hak söz konusu ise, erişebildiği takdirde bu hakkı vârislerine ödeyecek.

Vârislerine erişemiyorsa, hak sahibi ismine sadakalar verecek, bol bol istiğfâr edecek.

Hadîs-i şerîfte şöyle emrediliyor:

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa, onu hemen ödesin. Dünyada rezil-rüsvâ olurum demesin.

İyi öğreniniz ki;

Dünya rüsvâlığı âhiret rüsvâlığından çok hafiftir.” İbn-i Sa‘d, II, 255; Taberî, Tarih, III, 191

Âhirete kalan kul haklarının nasıl ödeneceği, hadîs-i şerîfte şöyle bildiriliyor:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya mülküyle alakalı bir cefa varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel o kimseyle helâlleşsin.

Aksi takdirde;

Kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı cefa ölçüsünce sevaplarından alınır hak sahibine verilir. Eğer iyilikleri yoksa cefa yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” Buhârî, Mezâlim 10, Rikāk 48

Akşam Ezanı