Geçmiş peygamberlerden birine Cenâb-ı Hak şöyle emretmiş:
Filan yerdeki kuluma söyle ki ömrünün yarısında zenginlik vereceğim, yarısında da fukaralık vereceğim, böyle takdir ettim. Yalnız evvel veya sonra olmasını kulumun arzusuna vazgeçtim, ona sor, hangisini evvel vereyim? Fukaralığı mı? Zenginliği mi?
O kimse de zevcesine sordu, “Hangisini evvel isteyelim?” dedi, zevcesi “Evvel zenginliği isteyelim!” dedi. O zât da “Hayır, evvel muhtaçlığı isteyelim, gençliğimizde nasıl olsa sabrederiz, fakat ihtiyarlığımızda fukaralığa direnemeyiz, o zaman zenginlik daha iyi olur.” dedi. Allah’a değil de zenginliğe güvendi.
Zevcesi ise, “Biz evvel zenginlik isteyelim, bir koşulla ki; mâdem zengin yaşayacağız, biz de zenginliğimizden tam muhtaçlara, yediğimmizden yedirelim, giydiğimizden giydirelim, herkesi yararlandıralım. Bu biçimde şükrederek zenginliği evvel yaşayalım.” dedi.
Bunun üzerine zevcesinin koşuluyla evvel zenginliği istemeye karar verdiler.
Zenginliklerinden hep yedirip içirdiler, tasadduk ettiler, herkesi yararlandırdılar, muhtacın gönlünü güzel ettiler, fakirleri sevindirdiler.
Bundan Cenâb-ı Hak da çok memnun ve râzı oldu, vaktâki zenginlik bitti, fukaralık başlayacağı zaman geldi, Allah Teâlâ şöyle ferman etti:
Mâdem bu kulum nîmetlerimden herkesi yararlandırdı, muhtaçlarımın gönlünü güzel etti, ben de onlar hakkındaki fukaralık kararını tebdil ettim, ömürlerinin hepsini zenginlikle hükmettim, muhtaçlığı kaldırdım, artık onlara fukaralık yoktur, dedi.
İşte şükretmek ve mülk ile şükür, nîmeti böyle artırır.
Akşam Ezanı