Abdülkâdir Geylânî Hazretleri emreder:
“Ey oğul! Oruç yakala. Akşamleyin iftar ederken, iftarlık gıdasına muhtaçları da ortak et; onlara da yedir, içir. Tek başına yiyip içme! Çünkü tek başına yiyip içerek başkalarına ikramda bulunmayan şahsın, fukara olup dilenciliğe düşmesinden korkulur…”
Bunu duyan sahâbîler:
“–Ey Allâh’ın Elçisi! Hepimiz bir oruçluyu doyuracak kadar besine sahip değiliz.” dediler. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunun üzerine:
“–Kim bir oruçluyu bir hurma ile veya meşrubat su ile veya tadımlık bir süt ile iftar ettirirse, Allah ona bu sevâbı verir.” emretti. Ali el-Müttakî, VIII, 477/23714
Günümüzde verilen bazı iftar ikramları ise, ne yazık ki bu kastın dışına taşan birtakım manzaralara sahne olmaktadır. Lüks restoranlarda, -hattâ daha ötesi- öteki zamanlarda alkollü olan mekânlarda, israf ve efor şovuna dönüşen ziyafetler verilmektedir. Fukara-fukarânın değil, yalnızca kendi seviyesinde olanların davet edildiği bu nevî sofraların, hadîs-i şerîflerde fazîletinden bahsedilen iftarlara ne kadar benzediği ise bilinmeyendir!..
Bir iftar verirken eş-arkadaşın yanında, duâsı alınacak sâlih kimseleri, muhtaçları ve tuhafları davet etmeyi de ihmâl etmemek gerekir. Şeyh Sâdî’nin emrettiği; “Hak arkadaşları, kimsenin uğramadığı dükkânlardan alışveriş ederler.” düstûrunca; hakikat hüner, ilginç ve kimsesizlere erişebilmek, onlara hânesini, sofrasını ve gönlünü açabilmektir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Mecmuası, 2018 – Mayıs, Sayı: 387, Sayfa: 032
Akşam Ezanı