Râbıtaya somuttan soyuta geçmek için gereksinim vardır. İnsanoğlu doğrudan: “Her nerede bulunursa bulunsun Allah’ın huzûrunda olduğu” duygusunu canlı yakalayabilmede zorlanmaktadır. Buna muktedir olabilenler için râbıtaya zâten gereksinim yoktur.

Râbıta müsbet ilim ve psikolojik açıdan ele alınabilecek tabiî ve fıtrî bir bedeldir. Zira râbıta bir bakıma başkalarına benzeme ve taklid hevesinin tezâhürüdür. Çocuklukta anne babayı taklidle başlayan, hoca ve model kişilikleri taklidle büyüyen insandaki benzeme duygusu fıtrîdir. Her insanın hayâtında bunun emin bir yeri vardır. Burada benzeme ve taklidle kasdedilen, gelip geçici tutkular cinsinden benzeme değil, aynîleşmedir. Zîrâ kolay taklidler gelip geçicidir. Onlara fantezi demek belki daha uygun olur.

Aynîleşme taklidin ileri derecesidir. Aynîleşmede evvel özümseme, sonra alışkanlık hâline getirme mevzubahisidir. İnsan şahsiyeti başkalarının yaptıklarını aynen yapmak sûretiyle farkına varmadan bir şekil kazanır. Bireyin kişiliğinin değmesinde beğendiğinin tutumları, ehemmiyetli bir tesir görür. Zira insan hoşlandıklarını önyargısız ve peşin kararsız özümseyerek onlarla aynîleşir. Psikolojide buna aynîleşme/identification denir.

Aslında güçlü kişilikler dâimâ öbürleri için ilhâm kaynağıdır. İnsanlar dehâ seviyesindeki yüksek zekalara hayran olmakla beraber kişilik sâhibi güçlü karakterlerin peşinden giderler. Bu cins güçlü kişilikler, çevresindeki insanları bir mıknatıs gibi sürükleyip tesirler, arkasınca çeker. Râbıta böyle psikolojik bir duygu ve etkileşim taşıtıdır. Râbıtayı bütün anlamıyla öğrenmeyenler onu muhdes bir ibâdet stili sanıp hemen şirk ya da başka damgalarla yaftalarlar. Râbıta ne bir ibâdet stilidir, ne de muhdes bir şey. Sâdece “el-mahabbetü’r-râbıta” isminden de anlaşıldığı gibi bağlayıcı bir sevgidir.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Sualde Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

Akşam Ezanı

Kategori: