Kutbiyet kutb mânevî mevkilerin azamiyi, kutup olan kimsenin makamı, kutupluk anlamına gelmektedir.
Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirruh- anlatırlar:
Zamanımızda binlerce velî vardı. Fakat yüzyılın kutubluğu vazîfesi EBÛ HAFS ADINDA bir demirciye verilmişti. Bunun hikmetine muttalî olmak için dükkânına gittim. Kendisini çok tasalı gördüm ve nedenini sordum. Büyük bir kederle şöyle dedi:
“–Acabâ benim tasamdan daha büyük bir tasa, benden daha tasalı bir insan var mı? Tasam şudur ki; acabâ kıyâmet gününde bu kadar ibâdullâhın hâli nice olur?”
Ardından ağlamaya başladı ve beni de ağlattı. Merak edip sordum:
“–Milletin muazzeb olmasından niye bu kadar kederleniyorsun?”
Ebû Hafs Hazretleri cevâben:
“–Benim fıtratım acıma ve şefkat mayasıyla yoğrulmuştur. Şâyet ehl-i cehennemin tam azâbı bana yükletilip onlar bağışlansa, ben bundan ziyâdesiyle tasamdan da halâs olurum…” dedi.
Bunun üzerini kavradım ki, Ebû Hafs Hazretleri “nefsî nefsî” diyenlerden değil, peygamber meşrebinde olup “ümmetî ümmetî” diyenlerdendir. Onun yanında bir süre kaldım. Bu arada kendisine bazı Kur’ân sûrelerini tâlim ettim. Ancak kırk yıldır tahsil ve idrâk edemediğim dereceye onun vesîlesiyle erişmemle, hakikat tâlimi o bana yapmaktaydı. Bâtınım feyz-i Rabbânî ile doldu. Yeniden anladım ki, kutbiyyet, ayrı bir sırdır.
Fazîlet, yalnızca ilim ve çok ibâdet ile değil, onların irfâna tebdîline ilâveten, Cenâb-ı Hakk’ın mevhibe ve teveccühü iledir. Şu kadar var ki, bu teveccüh ve mevhibenin Ebû Hafs Hazretleri’ne nasîb olmasında, ondaki engin şefkat ve acımanın tabiat-ı asliyye hâline gelmesinin faydasını da unutmamak gerekir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları
Akşam Ezanı